ING Basketbol Süper Ligi’nde sezonu tamamladık. Anadolu Efes – Fenerbahçe Beko serisinin sona ermesiyle birlikte bir sezonu daha geride bırakıp, yavaş yavaş milli maç heyecanına odaklanmaya başladık. Birçok nedenden dolayı zor bir sezon oldu. Pandemi koşulları, belirsizlikler ve bunların oyuncu performanslarına etkisi, federasyon ve hakemler üzerindeki eleştiriler, basketbolumuzu ve takımlarımızı yönetenlerin hassasiyetleri ve tavırları…

TechnicalFaul.com Basketbol Yazıları
TechnicalFaul.com Basketbol Yazıları

Bu liste uzar gider. Fakat son yıllarda basketbolumuza yavaş yavaş “sahalarımızda görmek istemediğimiz hareketlerin” dahil olmaya başladığını, benim de içinde bulunduğum önemli bir kesimi futboldan soğutan fanatizm ve provokatif tavırların basketbol camiası içinde yer yer ortaya çıktığını görmeye başladık. Bu anlamda, spor yöneticiliğinin öneminin ve hem basketbolumuzun hem de kulüplerimizin basketbol şubelerinin başındaki insanların yaklaşımlarının değerinin, bir kez daha altını çizmek gerekiyor.

Bu sezon ülkemizde yaşadığımız bazı olayları listelemek isterim. Yaşananlarla ilgili takım adlarını zikretmeyeceğim; fakat iyi kötü görebiliyoruz ki, bu durum bir ya da birkaç takımla sınırlı bir durum değil. Bulaşıcı bir virüs parke sahalara da göz dikmiş durumda ve giderek yayılıyor…

  • İlk olarak, basketbol federasyonumuz tüm takımlar tarafından eleştirilmeyi başarabilecek şekilde, gerek takımlarla olan ilişkiler, gerek takvim düzenlemeleri, gerekse verilen kararlar itibariyle “yaptık oldu, diğerlerinin kararı umurumuzda olmaz” yaklaşımında olduğu izlenimini veriyor. Mesela bir üyesi olduğumuz FIBA’nın Avrupa başkanına 300 gün hak mahrumiyeti cezası verebiliyoruz; ya da kulüp takımlarımızın gelecekleriyle ilgili sübjektif kararlar verilip bunu açıklama gereğinde bile bulunulmayabiliyor.

  • Bir basketbol takımının yöneticisi parkelerde görmek istemediğimiz olayların yaşanmasının akabinde “oyuncumuza saygı istiyoruz, ceza verilecekse biz veririz, hakemler değil” şeklinde bir açıklama yapıp, arkasında kitleyi bu yönde bir yönlendirmeyle galeyana getirebiliyor. 

  • Bir basketbol takımı yöneticisi, kapanan bir takımın oyuncularını kadrosuna katıp, bunu Türk basketboluna örnek bir altyapı hamlesi olarak satmaya çalışabiliyor. Bu süreci doğru bulmakla birlikte, bu hamleyi alt yapı hamlesi olarak görmek ve göstermeye çalışmak basketbolseverleri kandırmaktan öteye gitmez. (Aynı yönetim bu hamle üzerinden bir sene dahi geçmeden o oyunculara gelen tekliflerin matematiğini yapıyor)

  • Bir basketbol takımı yöneticisi kazandığı önemli bir maç sonrası, rakibi rencide edecek sosyal medya paylaşımlarında bulunabiliyor. O takımın en büyük taraftarı olabilirsiniz; fakat o koltuğa oturduktan sonra sorumluluklarınız gereği rakibi küçümseyici ya da rakip taraftarı provoke edici demeçlerde bulunamazsınız. 

  • Bir basketbol takımının koçu sadece kendi takımı için değil, Türk basketbolu için çok önemli bir maçın bir gün öncesinde, polemik ve tartışma yaratmaya açık, sonrasında da takımın performansını etkileme riski doğurabilecek açıklamalarda bulunabiliyor. 

  • Bir basketbol takımı yöneticisi, federasyonu lig maçlarına genç takımla çıkmakla tehdit ederek taraftarını arkasına almaya çalışıp, aynı röportajın devamında “geçmişte bize karşı genç takımla sahaya çıkanlar oldu, biz büyük takımız, bunları yapmayız” diyebiliyor. 

  • Bir kadın basketbol takımı koçu, kaybedilen maç sonrası kameralar önünde takımını “sonraki maç onları s….” diyerek motive edebiliyor.

  • Bir basketbol takımı yöneticisi, maçın en kritik anında sahadaki oyuncularla sözlü iletişime geçip, onu ve hakemleri maçı durduracak şekilde etkileyebiliyor. İşin acı yanı, bu maç sonrasında bu yönetici maçta yaptığını haklı göstermek adına yine medyaya yönlendirici söylemlerde bulunabiliyor.

  • Milli takımda senelerce forma giymiş oyuncular, oynadıkları kulüp takımlarında efsaneleşmek amacıyla, çıkan birçok olayın başrol oyuncusu olmaktan çekinmiyorlar. 

  • Bazı basketbol yöneticileri, takım elbiseyi üzerlerine geçirdiklerinde, kendi salonlarındaki kuralların tamamını koyabileceklerini, rakiplerine (misafirlerine) her türlü davranışı sergileyebileceklerini, işlerine gelmeyen durumlarda hakaret ya da şiddete başvurabileceklerini düşünebiliyorlar. 

  • Bir basketbol takımı yöneticisi, federasyonun bir maç sonrası kendilerini arayıp bazı sözler verdiklerini ve bunların tutulmadığını gayet rahat açıklayabiliyor. Ve bu durum kimseye garip gelmiyor. Federasyonun bir yöneticiyi arayıp sözler vermesinin çok doğal olarak görüldüğü bir dönemdeyiz demek ki, bu sözlerin tutulmaması alenen açıklanabiliyor.

  • Bir basketbol yönetimi, iki hafta üst üste rakibini sakatlama potansiyeli olan basketbolcusuna bırakın ceza ya da uyarı vermeyi, ilgili oyuncudan vazgeçemeyecekleri için konuyla ilgili bir açıklama dahi yapmıyor. 

  • Basketbol yönetimleri, kişisel olarak kendi takımlarını tutan eski koç, sporcu ya da basketbol yorumcularını ekranlara çıkarıp, taraftarları galeyana getirmekten çekinmiyor; hatta bunu “lobi yapma” olarak adlandırıp başarı olarak düşünüyorlar.

  • Bu yorumlar basketbol bilgisi görece zayıf taraftarları yanlış yönlendiriyor ve tek taraflı yorumlar sonrası her takım taraftarı Türk basketbolunda bir “xyz düşmanlığı” olduğunu düşünerek kendi basketbola bakış açısını da bu düşmanlık odağında geliştiriyor. Öyle ki, ben bile kendi tuttuğum takım dahil tam 7 takım taraftarından “bizim takım düşmanlığı yapıyorsunuz” mesajı almış durumdayım (muhtemelen bu yazıdan sonra da alacağım). Taraftarlar artık bir düşmanlık arar ve bundan beslenir duruma geldiler. 

Başta da yazdığım gibi, bu liste uzar gider, daha fazla uzatmayacağım… Basketbol yöneticilerinin basketbolu bilen ve hatta basketbol içinden (sahadan ya da tribünden) gelen kişiler olmaları sevindirici ve kişisel olarak da istediğim bir şey. Lakin, bu durumun tribün desteği ve basketbol uzmanlığının ötesine geçip, fanatizm ve kitleleri arkasına almak adına holiganlık seviyesine ulaşması, çok yakında basketbolun da aynı futbolda olduğu gibi amatörlükten ve saf basketbol sevgisinden uzaklaşacağı endişelerimizin artmasına neden oluyor. Hatırlayalım, eski futbolcu ve hakemlerin ekranlara çıkıp mafyavari söylemleri, kahve ağzıyla yaptığı tartışmalar yeşil sahalara da yansımış, futbolcular da bu tavırları benimsemiş, saha dışına taşırmış ve Türk futbolu uzun süre hem sahada hem de ekran karşısında tarafsız sporseverlerin ilgisinden giderek uzaklaşmıştı. Umarım bu süreç basketbolumuz için de geçerli olmaz. Fakat tehlike kapıya dayanmış durumda. Eğer bir kesimi basketboldan uzaklaştıramazsak, bize sadece sokaktaki potalarda oynayacağımız bir eğlence kalacak. Öyle olmasın, bırakın basketbol bize kalsın…

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here