FIBA Basketball World Cup 2023 Avrupa Elemeleri’nde cuma akşamı aldığımız ve kabul etmekte zorlandığımız Belarus mağlubiyeti sonrası, bu akşam Sinan Erdem Spor Salonu’nda Büyük Britanya’yı konuk eden A Milli Basketbol Takımımız kötü başladığı maçın ikinci çeyreğiyle birlikte maça ortak olup, ikinci yarıdaki savunmasıyla sahadan 84-67 galip ayrıldı ve grubundaki ikinci maçında ilk galibiyetini elde etti. 12 Dev Adam farklı galibiyete rağmen sahadaki basketbolla yine basketbolseverleri tatmin eden bir oyun sergileyemese de, özellikle ikinci yarıdaki savunma ve çift haneli farktan geri dönerek alınan galibiyet sevindirdi. Peki Belarus yenilgisi sonrası alınan bu galibiyetin anahtarları nelerdi?

-
Son yıllarda değişen basketbol anlayışında hala daha “oyun kurucun kadar konuş” sözü geçerli. Belki eleme gruplarında bu deyişi güçlendirebilecek oyun kurucuların çoğu, NBA ya da Eruoleague maçları nedeniyle oynayamıyorlar; fakat oyun kurucusunun fark yarattığı takımlar bir adım öne çıkıyorlar. Zira bu akşam Buğrahan Tuncer‘in bençten sahaya girdiği andan itibaren verdiği katkı galibiyetin anahtarı oldu. Maçı 3/7 üç sayı isabetiyle 17 sayı – 12 asist – 5 ribauntla tamamlayan Buğrahan yaptığı istatistiklerin ötesinde, oyun kurucu pozisyonumuzdaki büyük birkaç eksiği tamamladı bu akşam: Topu rakip sahaya taşıdıktan sonra oyunu öldürmedi; ya da ilk çeyrekte yaptığımız gibi 20 saniye sonuç üretmeyen paslaşmalara yönlendirmedi oyunu. Rakibini penetrelerle geçmeye ve bu şekilde rakip savunmanın dengesini bozmaya yöneldi; adamını geçti, savunmayı eksiltti, ya pota altı savunmasının eşleşmesini bozup Muhsin’i, ya da kısalardan yardım alıp Metecan ve Larkin’i besledi ve hücumumuza alan açtı, çeşitlilik getirdi. Özetle üç sayı isabeti bulamayınca hücumda tıkanan Milli Takım’a yaptığı 12 asistle hayat verdi. Ve daha da önemlisi böyle bir performans sonrası bile, verdiği röportajda Belarus maçı için Türk halkından tekrar özür dilemeyi unutmadı.
-
Metecan Birsen bu akşam fizikli forvetin zekice oynadığında ne kadar katkı verebileceğinin bir örneği oldu. Geçen seneki Pınar Karşıyaka performansını hatırlatan bir oyun sergileyen Metecan dış şutlarda etkili bir akşam geçirmemesine rağmen, topu aldığında adamını geçip potaya yönelerek, savunmada sertlik koyarak ve ribauntlara ekstra katkı vererek takımın fiziksel mücadelesinde başrol oynayan isimlerden oldu. 11 sayı – 12 ribauntluk double-double’ı ile de bu güzel performansını taçlandırmış oldu.
-
Bençten gelerek 10-23 geriye düşen takıma hayat veren bir diğer isim de Muhsin Yaşar’dı. Hem pota altındaki mücadelesiyle ilk çeyrekte elini kolunu sallayarak boyalı bölgemizi kullanan Brtianya’nın kalan sürede bu alanı rahat kullanmasını engelledi ve hızını kesti, hem de hücumda top eline geldiğinde topun değerini bilip yüzdeli hücumlar kullandı. Bu noktada hem Muhsin hem de Furkan’ın aldığı faullerin bir kısmının, özellikle de ikisinin de beşinci faullerinin çok acemice olduğunun altını çizmek gerekiyor. Özellikle Sertaç ve Ömer Faruk’tan yoksun olduğumuz maçlarda bu ikilinin sahada kalmaları altın değerinde ve bunun değerini bilerek daha dikkatli oynamaları gerekiyor.
-
Ve Shane Larkin… 36 dakika sahada kaldı. İlk yarıda başrolde hiç yoktu, buna rağmen Orhun Hoca ondan vazgeçmeyi düşünmedi bile. Yalnız şöyle bir durum var ki, parkede tek ayak üzerinde kıpırdamadan bile dursa savunmanın riske edemeyeceğ ve maçı dörde dört bir oyuna çekebilecek bir oyuncu. Buğrahan’a alan açılmasında sahadaki varlığının rolü büyük. İkinci yarı da ise yorulan Britanya savunmasına karşı skorer yönünü de ortaya koydu ve maçı 22 sayı – 8 asistle tamamladı. Bu istatistiği henüz üçüncü vitesteyken yakalaması ise iki sene önceki Larkin’in parkelere dönmesi halinde takım olarak nasıl vites yükseltebilme potansiyelimiz olduğunu görebiliyoruz.
Peki tüm bunların akabinde bu akşamki basketboldan mutlu olduk mu? Fark güzel ama.. diyerek başlarız muhtemelen cümleye. Orhun Ene’nin ikinci yarıya başladığı beşi dinlendirmekte bile ne kadar tereddütlü olduğunu beraber izledik. Maalesef dar bir rotasyonumuz ve kısıtlı bir yetenek havuzumuz var. Ne yazık ki Orhun Hoca da bunu işleyebilme noktasında bir miktar pasif kalıyor. İlk yarıda Tolga’nın sırtı dönük oyununda ısrar edilmesi, Muhsin’den önce Samet’i sahaya sürmesi, şutu dışında oyuna katkısı oldukça sınırlı kalan Melih’teki ısrar, uzunların faul problemine müdahale etmeme ya da mola zamanlamaları gibi konular dikkat çekenlerden sadece birkaçı. Her maç sonunda Orhun Ene’nin vereceği röportajı artık tahmin edebiliyoruz. Ne yazık ki, enerjisi maç öncesi ve maç başında da benzer seviyede kalıyor. Umarım Yunanistan maçlarına kadar bu enerjiyi yükseltecek bir çözüm bulacaktır. Çocukluk ve gençlik yıllarımın efsanelerinden Orhun’un bir kalemde harcanmasını tabi ki istemem; fakat son yılların belki de en kötü Yunanistan takımına olimpiyat elemeleri ardından, iki maç da Dünya Kupası Elemeleri’nde kaybetme lüksü olmadığı da bir gerçek.